AY ÜSSÜ ADANA VE 14 ŞUBAT “PRATİKLERİ”

Published by

on

Küresel kültüre geçişimizin hikâyeleri anlat anlat bitmez. Hazır milli günlerimizden biri yaklaşırken, bununla ilgili hikâyelerimden birini de anlatayım istedim. Nereden girip, nereden çıktığıma ben de şaşırdım bu sefer. Uzay 1999’dan Yıldız Tilbe’ye, size okumada bol şans.

Başlıktan başlayayım: Nostaljik anlamı çıkarmak için tabii ki Uzay 1999 serilerini izlemiş olmak lazım, biliyorum. Hem de Türkçe. Ay üssü Alfa aranır, durur ve herkes oraya ışınlanmak ister. Benim de arada sırada ışınlanmak istediğim bir yerdir Adana.

Şimdi Star Wars’a neden Yıldız Savaşları demedin de, Space 1999’a Uzay 1999 diyorsun diye sorabilirsiniz. Sebebi çok basit: Uzay Yolu’nu da Uzay 1999’u da Türkçe ismiyle öğrendim. Star Wars’u biraz gecikmiş bir şekilde izlediğimde de artık İngilizce biliyor, hatta pratik de yapabiliyordum.

Adana’da büyüdüyseniz benim çocukluğumun geçtiği yıllarda “İngilizce pratik yapmak” denen ilginç kavramın doğumuna da şahit olmuşsunuzdur. Pratik yapmak, İngilizcedeki to practice’in ilginç bir çevirisidir, hâlâ TDK sözlüğünde yer almaz. İngilizce konuş, alıştırma yap, İngilizceyi uygula gibisinden bir şey yazsam asla o anlamı vermez. Benim çocukluğumda Adana Amerikalı kaynar, onlarla pratik yapabilirdiniz. Hani sadece sokakta yürüyenleri görmezdiniz, komşularınız da Amerikalı olabilirdi, bir nevi Teksas.

Adana bölgesinde (Kayseri’ye kadar uzanan Çukurova üçgeninden söz ediyorum) benim bildiğim en az üç adet Amerikan misyoner okulu bulunur: Tarsus, Talas, Haçın. Haçın’daki sadece kız öğrenci alırmış, oradan mezun babaannemden büyük bir hanımla tanışmıştım. Ama o sırada İngilizce öğrenmeye başlamadığım için pratik yapamamıştım. Sonuçta Adana’daki İncirlik Üssü olmadan çok önce de bölgede Amerikan misyonerleri vardı: Amerikan kültürü on dokuzuncu yüzyıldan beri pratik yapılmaya başlanmıştı. Şimdi bunu oturup gülesiniz diye yazmıyorum. Sadece her zamanki gibi hikâye içinde hikâyeler var(dır demek istiyorum).

Adana’daki Amerikalıların yavaş yavaş çekilmeye başladığı zamanlara kadar olan dönem ilginç bir sosyalleşmeyi de beraberinde getirmişti. Üssün döküntülerinin ya da fazlalıklarının hâlâ bugün bile satıldığı pazar yeri, Boşboşcular bir çeşit alışveriş piyasası yaratmıştı: Girip, arayıp, bulabileceğiniz yüzlerce değişik Amerikan malı ürün… Kullanılmış ya da kullanılmamış. O zamanlar sadece ithal ürünlerin ülkeye girmesi yasak değildi, garbology denen çöplerden yaşam biçimlerini okuma bilimi de yoktu. Bu bilimin de Adana’da başladığını iddia edebilirim: Bir Amerikan üssü neler tüketir, ne okur, ne yer, ne içer, Boşboşculardan anlayabilirdiniz. Kavanoz kavanoz reçeller, marmelatlar, ülkenin başka yerlerinde henüz bilinmeyen Nescafé cinsi kahveler, süt tozları, vitaminler, narenciye bölgesinde satılan Amerikan Oralet’i Tang, kitaplar ve dergiler.

Uzay 1999’u ülkede televizyonu olan herkes izleyebiliyordu o sıralarda. Yalnız henüz piyasa ekonomisine geçmemiş, dünyaya kapalı ülkede ulaşamayacağınız Rolling Stone’un “yeni”, yani şanslıysanız bir ay önceki sayısına, dolayısıyla dönemin müzik listelerine kavuşmak neredeyse ancak Adana’da mümkündü.

Anlayacağınız küreselleşme rüzgârlarının öncülüğü başlamadan önce Adana’da oluşan küçük bir rock kültürü vardı. Üssün radyosu zamanın TRT FM’inden önce başlamış, plaklar kasetten kasete çekilmişti: Star Wars izleyen, Cosmopolitan (Tamam diğer dergiler de var ama onları yazmayacağım!) okuyan, Pink Floyd dinleyen, Nike giyen ve memleketin çoğu daha resmini bile görmemişken kutu Cola içen, İngilizceyi de birebir Amerikalı komşularıyla pratik yapabilen Adanalı gençler olarak küresel kültüre herkesten önce hazırdık.

Şimdi bu yazının yazılma sebebine gelelim, girişler nedense hep uzun oluyor: Biz dönemin Adana gençleri tüm yukardakilere ek olarak yılbaşı (yani Noel) ağaçlarını, kapı süslerini, pasta şekerlemelerini bile önceden görmüş, Amerikan tedrisatına çok önceden hakim olmuştuk. Hele benim lisemde ünlü Amerikan klasiği “Bülbülü Öldürmek”i İngilizce aslından henüz on beş yaşımızda okumuş, ondan sınavlara bile girmiştik. Ancak bütün bunlara rağmen Sevgililer Gününü kutlamaya başlamamıştık. Demek Sevgililer Günü ancak küreselleşmeyle gelebilecek kadar zayıf bir kutlama ritüeliymiş. Zamanın Türkiye’si için ay üssü kalan Adana’da bir tek o eksik kalmış. Ben bir türlü alışamadım bu kutlamaya, sebebini sonradan Kanada’da buldum: Biz bu ritüeli yanlış kutluyorduk.

Kuzey Amerika’da “Valentine’s Day” yani dilimizdeki “Sevgililer Günü” herkesin sevdiği akrabalarını kutladığı bir gündür: Torun babaannesini, kardeşler, kuzenler birbirininkini kutlar. Bunlar için ayrı tebrik kartları basılmıştır: “Sevgili Dede, seni seviyorum, Valentine Günün kutlu olsun” tebrik kartı örneğin. Bir çeşit sevgili değil de sevgi günüdür. Sevgililer birbirine hediye almaz, genelde erkek kadına alır. Bir çok küresel ritüel gibi bu da anlam değiştirerek başka ülkelere ithal olmuştur. Ülkemize gelene kadar epeyce kırpıldığı kesin.

Valentines-Day-Grandma        printable-valentines-day-cards-grandpa-pre-0001-a5   valentines_day_to_cousin_and_wife_greeting_card-r771531de71574e9590fc7b0c2d19ac8e_xvuat_8byvr_324

Tabii ki Sevgililer Günü doksanların sonundan önce gelemezdi. Ne haberi dağıtmaya yarayan tüketim endüstrileri gelişmiş ne de kitlelerin buna ayıracak bütçesi oluşmuştu. Sevgililer Günü olmasına olur ama kutlayacak restoran, alacak kalpli hediyeler, romantik pasta yapacak ahçılar yoksa ritüel tamamlanamaz. Diyelim ki bunlar var, paylaşacak Facebook ya da Instagram yok “Sevgilimle Sevgililer Günü keyfi” adlı o romantik fotoğrafı! Diğer bir deyişle, ritüeli yüceltmeye yarayan tüketim alışkanlıkları gelişmemişse o tüketim kalıbı da gelişemez. Piyasa ekonomisi bir çok kanalı birlikte geliştirerek büyür. Bunda da ritüeller, moda gibi kültürel anlamları kullanır.

Sonuçta Sevgililer Günü doğru, yanlış geldi, tüketim dünyasına sunuldu, atsak atılmaz, satsak satılmaz dediğinizi duyar gibiyim. Bu yıl zamanlaması çok iyi olmadı yalnız. Hafta içi olduğu zamanlar, durgun olan eğlence piyasasını hızlandırır, üretime daha çok kazandırır çünkü. Türkiye tüketiminin üssü İstanbul’daki Sevgililer Günü pazarı çoktan açıldı, promosyon yapmayan kuruluş yok gibi. Aslında kırmızı beyaz kalpli aynısının tıpkısı hediyelik eşyalar her yerde var. Adana da geri kalmıyor tabii ki; #askiniadanayaanlat diyen belediyesinden başlayarak bir çok kişi çeşitli mecralarda bu günü kutluyor; eğlence harcaması fazlalaşıyor ve Adana’daki bu sektör de büyüyor.

askini-en-guzel-anlatan-3-cifte-sevgililer-gunu-yemegi     adana-sevgililer-gunu-03    adanasevgililergünü

Piyasa tezle birlikte antitezi de yaratır: “Bıktık bu Batı hayranı kutlamalardan” ya da “Neden Sevgililer Günü kutlayacağım ki? Bizim her günümüz Sevgililer Günü” diyen tüketim karşıtı aktivistlerimiz tabii ki var. Dahası piyasa bunu biliyor ve kullanıyor: Turkcell’in gençler için konumlandırdığı alt markası GncTrkcll, örneğin, panikleyenler için bu yıl Yıldız Tilbe ile pratik yaptırıyor: Her sene 14 Şubat/Atlatamazsın rahat/Her fotoda aynı kalp/Gösteriş olsun maksat. Videosunu izlemişsinizdir. Öncekinde de marka, pizza kutusundaki kalp şeklindeki lahmacunları göstererek (Kültürümüze bundan kötü bir muamele ne olabilir, değil mi?) ve Amerika’nın sevgilisi pelüş ayıları yok ederek, günün 14 Kubat olarak değiştirilmesi önermişti. Bu fikre oldukça sıcak baktığımı eklemem lazım!

Bu reklamlarda marka eleştirel “karşı” duruşu ile gençlere cazip gelmeye çalışıyor. Diğer bir deyişle, piyasanın ürünü olan marka piyasa ekonomisine “karşı” durarak marka değerini artırıyor. Gençlik alt kültürlerinin ilgisi sıklıkla bu düzene karşı duruşla tetiklenir. O yüzden de rock, protest müzik vesaire gençlik alt kültürlerinden daha çok beslenir.

Yerel kültürse kendi esprili usulleri, müzikleri ve kahramanları ile küresel kültüre direnç gösteriyor. Arada mızıkçılık yapanlar olsa da bu oyunları izlemek çok eğlenceli.

Sonuçta sorunlar nasıl piyasadan çıktıysa, çözümler de ondan geliyor; piyasanın dişlileri her daim çalışıyor. Bana da anlamak ve anlatmak düşüyor.

smallheart

“AY ÜSSÜ ADANA VE 14 ŞUBAT “PRATİKLERİ”” için 4 cevap

  1. […] AY ÜSSÜ ADANA VE 14 ŞUBAT “PRATİKLERİ” […]

    Beğen

  2. Umur Güriş Avatar
    Umur Güriş

    Taçlı Kızımız,
    Bu hikayeleri ne zaman kitaplaştıracaksın?
    Umur Güriş

    Liked by 1 kişi

    1. E. Taçlı Yazıcıoğlu Avatar

      Çok teşekkürler. Bir gün umarım..

      Beğen

  3. aydın Sihay Avatar
    aydın Sihay

    Sevgili Taçlı çok teşekkürler. Sevgiler

    Liked by 1 kişi

Yorum bırakın

WordPress.com’da Blog Oluşturun.