
Küçük bir kız çocuğuyken, oldukça solcu bir ailem vardı. Çevremdeki herkes CHP’liydi. Avukat annem İl Kadın Kolları Başkanı, avukat babam milletvekili adayı, dedem ve babaannem ilçe kollarındalardı. Geleni, gideni bol evimizde politika konuşulmayan zaman neredeyse yoktu.
O sıralar son hız 1977 seçimlerine hazırlanılıyordu. Ecevit son anda sıralamayı değiştirip, “kontenjan”dan aday koyduğu için, babam 1973 seçimlerinde kaybetmişti. Çok küçüktüm ama, annemin haber bekleyen bana sarılıp, “Kaybettik, kızım,” dediğini, bir süre evde çok üzgün gezdiğimizi unutmamıştım. 1977 seçimlerinde kaybetmememiz gerekiyordu. Artık büyüdüğüm için, benim de üzerime düşen görevlerin olduğuna karar vermiştim. Annem ve babamın tüm bu düşüncelerimden habersiz olmaları ve kendimi gizli silah olarak görmem, her şeyi daha da heyecanlı kılıyordu.
Görevlerimden en önemlisi okuldan aşırdığım tebeşirlerle, sokakta bulduğum her duvara CHP yazmaktı. Bunu başka yerlerde görmüştüm, bir işe yaradığı kesindi. O zaman ben de aynısını yapmalıydım. Eve girip çıkan partili amcalar ve teyzeler, bina duvarlarındaki CHP yazısı için beni kutladıklarında, doğru yolda olduğumu anlamıştım. Yalnız annem bunu keşfedip nedense yasakladı. Anlaşılan beni hâlâ bebek sanıyordu. Yine de o zamana kadar vazifemi başarıyla yerine getirmiştim.
İkinci büyük görevim CHP çaylarına katılmaktı. Çaylara şarkıcılar gelir, kuru pasta ve gazoz ikram edilirdi. En çok istediğim Barış Manço bir türlü gelmezdi, CHP’li değil miymiş, neymiş; buna çok bozulurdum. En güzel şarkıları söyleyen, en sevdiğim herkesin, en doğru partiyi, yani CHP’yi seçmeleri gerekmez miydi? Çaylarda genelde Arap Tahir dedikleri bir amca, pavyonlardan ücretsiz gelecek şarkıcılar ayarlar, o şarkıcılar CHP bayrakları ile gelip bize şarkı söylerlerdi. Adanalı bir çocuk olarak pavyon ne demek bilirdim. Fena kadınlar bulunurdu orada. Gerçi hepsi çok güzel ve eğlenceli olurdu, çok da güzel şarkı söylerlerdi, onlara kızamazdım. Sahi sahneye çıkıp şarkı söylemenin neresi fenaydı? Arap Tahir eğlence işleriyle ilgilenen OLEYİS sendikasının başkanıydı. Babamla annem DİSK’in avukatı olduklarından, ev ve yazıhane partililerden sonra sendikacılarla dolup taşardı. O yüzden sendikanın ne demek olduğunu da bilirdim. Dahası o küçük sol kelime dağarcığımda, gerekli yerlerde ukalalık etmek üzere, tüm bu kelimeleri özenle biriktirirdim. OLEYİS DİSK kadar “devrimci” değildi. Solcular devrimci olurdu.
Parti çayları solcu olmanın en güzel yanlarından biriydi. Annemler parti için para toplamış olur, bizse çok eğlenirdik. Ben şarkıcıların pullu, incili elbiselerinden dökülen süsleri toplar, evdeki küçük sol mabedime taşırdım. Bir keresinde Barış Manço kadar çok sevdiğim Yasemin Kumral, spor salonunda büyük bir konser vermiş, o neredeyse kendi boyundaki Pembe Panteri ile sadece CHP’liler için şarkı söylemişti: “Hırsından çatlasın düşmanlar/Benim de artık bir sevgilim var”. Kardeşimle beni konsere götüren dedem Adana’da bizim için Pembe Panter aramıştı, yoktu. İstanbul’a amcama ısmarlayacağına söz verdi. Amcam TİP davasından yattığı hapisten yeni çıkmıştı. TİP de solcuydu. Bütün aile solcuyduk. Benden daha mutlusu yoktu. Ama TİP’in çayları nedense pek olmazdı. Zaten hiç bir partinin CHP kadar eğlenceli olmasına imkan yoktu.

Büyüyünce daha da iyi bir CHP’li olmak tek arzumdu. En sevdiğim iki CHP’li, hem de benim için en yakışıklıları, Adana Belediye Başkanı Ege (Bagatur) Amca ve onun yardımcısı ve CHP İl Başkanı Ahmet (Albay) Abi’ydi. İyi bir partili olunca, hem seçimlere yardım edip hem de onların sevgisini kazanacağım belliydi. Daha ilkokula başlamamıştım. Bir gün eve telefon geldi, ikisini de vurmuşlardı: “Kesin sağcılar yaptırmıştır” sözleri evde dolaşıyor, annemle babam telefon üstüne telefon açıyorlardı. Ertesi gün, anaokul dönüşü, bir öğrendim ki, ikisi de kurtulmuş, çok sevindim. Solcular iyiydi ve iyiler her daim kazanırdı. Bunu herkes bilirdi. O zaman seçimlerde kazanmak için daha çok çalışmak gerekiyordu.

Bu sayede üçüncü görevimi de anlamıştım: Sınıf arkadaşlarımı da CHP’li yapacak, solun kazanması için daha çok uğraşacaktım.
Buna sınıfımdaki en yakın arkadaşım olan Gönül’den başlamaya karar verdim. Gönül’ü çok severdim. Kumral, dalgalı kısa saçları ile güzel bir çocuktu. Sessiz, sakin, uyumlu, yani benim tam tersimdi. Bir laf arasında babasının sağa oy verdiğini öğrenmiştim. Ailesi benimkiler gibi üniversite mezunu olmadığı için, yanlış partiyi seçmeleri çok normaldi. O zaman ona yardım etmeli, onu da CHP’li yapmam gerekiyordu. Sağcılığın kötü olduğunu, sağcıların insanları öldürdüklerini anlatmalıydım. Gönül’ün sağ-soldan anladığı yoktu. Bildiğim her şeyi, artık neyse, tek tek açıkladım. Ege Amca ile Ahmet Abinin vurulmasını da. Neredeyse öleceklerdi. Sağcılar katildi.
Birkaç gün sonra teneffüste, öğretmenim ciddi bir sesle bahçeye çıkmayıp, Müdür Beyin odasına gitmem gerektiğini söyledi. Müdür odasından içeri girdim, öğretmenim de arkamdan geldi. İçerisi kalabalıktı. Annem bile oradaydı. Annemin bakışlarından kötü bir şeyler olduğu belliydi, o yüzden hemen koşup ona sarılamadım. Müdürümüz, müdür yardımcımız, bir öğretmen daha oradaydı. Hepsi benden uzun, ciddi bakışlı dört büyük, nedense ayakta durmuş bana bakıyorlardı. Sonunda müdürümüz konuştu. Suçum okulda solculuk ve CHP propagandası yapmaktı. Onlara tek amacımın doğruları göstererek yardım etmek olduğunu söyleyemedim. Gözlerim yerde durdum bekledim. Hepimiz susuyorduk. Derken müdür bey konuştu. Sol militanlığına son vermem gerekiyordu, yoksa disiplin cezası alacaktım ve bu benim sicilime, artık ne demekse, yansıyacaktı. Söz verdim, okulda bir daha asla sağ-sol konuşmayacaktım. Annem orada benimle konuşmadı, “Evde hesaplaşırız” imâlı bakışını da ben görmezliğe geldim.

Sağ-sol konuşmayacaktım da ne konuşacaktım? Bir “demokrasi” yarışındaydık ve kazanmaya çalışıyorduk. En heyecanlı konu oydu. Teneffüste bile oğlanlar birbirlerine “Sağ-sol-penaltı-gol” diye bağırıyorlardı, ama kabak benim başıma patlamıştı. İdaredeki korku ve utancın yerini öfke almıştı. Demek Gönül beni babasına gammazlamıştı. Oysa ona iyilik yapıyordum. Yoksa öğretmenlerim de mi sağcıydı da Gönül’ün babasına hak vermişlerdi? Kesin ondandı. İnşallah babam seçimleri kazanırdı da, o sağcı okuldan ayrılırdım!
Ayrıldık da. Seçimleri kazanmıştık, yalnız nedense sağcılarla koalisyon yapmıştık. Buna çok bozulmuştum. Hani sağcılar kötüydü? Peki o zaman neden onlarla ortak hükümet kurulmuştu? “Öyle icap etti” cevapları beni tatmin etmedi. Kırgın bir şekilde, parti çalışmalarıma ara verdim.
Zaten Ankara’daki solcu hayatı Adana’daki kadar eğlenceli değildi. En başta CHP çayları, pullu kıyafetli şarkıcılar yoktu. Babam da annem de pek mutlu görünmüyordu. Hava kirliliği, kar, soğuk, “anarşi” haberlerini gazetelerden okuyordum. Yeni yeni tanımlar öğreniyordum ama artık bunları kullanacağım bir yer yoktu. Yaşantımız ev-okul arasından ibaretti. Ankara’da yollar bile tehlikeliydi. Okul yolumuzda, evimize çok yakın olan Basın Yayın’ın öğrencileri karşı kaldırımda polisler tarafından havaya ateş edilerek takip edilirken, biz de kardeşimle okulumuza ulaşmaya çalışıyor, babam her akşam eve sağ salim geldiğinde seviniyorduk. Her hafta birilerinin, bazen de milletvekillerinin öldürüldüğü Ankara’yı doğrusu hiç sevmemiştim.
Derken bir gün, annem ve babamla bir partilinin nikahına gideceğimi öğrendim, çok sevindim. Çaylar kadar eğlenceli olmasa da aylar sonra ilk parti faaliyetim olacaktı. Ecevitler de gelecekti. Nitekim alkışlar içerisinde geldiler. Alkış görevimi yerine getirmiştim ama Rahşan Hanımın kahverengi elbisesini doğrusu hiç beğenmemiştim. Nikah bitti. Eller sıkışıldı. Yine alkışlarla Ecevitler otomobillerine doğru ilerlediler. Herkes ayakta onları bekliyordu. Tam arabaya gireceklerken, Rahşan Hanımın eşine bir şey söyleyeceği tuttu. Araba kapısı açık, Başbakanın eşi onun kulağına bir şeyler söylüyor. Büyük bir kalabalıksa o garip konuşmanın bitmesini bekliyor. Solun başındaki adamın yaptığına bak, bizi orada öyle bekletiyor. Başını sallıyor ama Rahşan Hanım bir türlü arabaya binmek bilmiyor, konuştukça konuşuyor, sanki bir şeyi tartışıyor. Peki ama neden arabaya girmiyor, bunu orada, herkesin önünde yapıyor? Ben o yaşımda yerlerin dibine geçiyorum. Hani solcular her şeyin en doğrusunu yaparlardı? Annemle babam yorum yapmıyorlar, ben eleştirince de susturuyorlar. Eğer demokrasi halkın kendi kendisini yönetmesiyse, liderlere neden ihtiyacımız vardı? Sorum Ankara trafiğinde kaynıyor.
O yıl Ahmet Abiyi tekrar vuruyorlar. Önceki vuruluşu meğerse sağ-soldan değilmiş, ama bu sefer vuranlar sağcılarmış. Ahmet Abiyi Ankara’ya hastaneye getiriyorlar, ama kurtaramıyorlar. Çok üzülüyorum. Bu arada ben İngilizce tedrisatlı okulda okumak üzere, Adana’ya bir nevi sürgüne yollanıyorum. Solcuların kaderi hep bu. Biliyorum.
Gönül ile geçenlerde Facebook’tan arkadaş olduk. Aynı annem, babam, Ege Amca ve Ahmet Abi gibi, o da avukat olmuş. Yaptığı yorumlara, beğendiği paylaşımlarıma bakıyorum da, artık ikimiz de aynı taraftayız. Yalnız ismimiz sağcı-solcu değil. Sağ-sol yetmişlerin modasıymış meğer, geçmiş. Şimdi bölündüğümüz tarafta aynı yere düşmüşüz. Onu kendim ikna etmişim gibi sevindim doğrusu. Görün, görün öğretmenim! En sonunda Gönül’le aynı saflardayız. Bulunduğumuz tarafın isminin ne olduğu mühim değil.
Ahmet Abinin adaş yeğeni Ahmet Şık yine salıverilmemiş, hapishanedeymiş.
Penaltıyı almışız ama gol olacak mı, onu bekliyoruz.
1. Not: Bülent Şık dayısı Ahmet Albay için beş yıl önce çok güzel bir yazı yazmış. Ben bu yazıyı yazarken yaptığım araştırma sayesinde yeni okudum: http://www.radikal.com.tr/radikal2/sevgili-dayim-1095040/
2. Not: Bu yazı tabii ki en çok yetmişlerdeki gibi golü yememek için…
Sizinle ( hocam demiyorum ☺️ )Mimar Sinan üniversitesinde Bülent Şık hocamızın seminerinde tanışma fırsatı buldum. Hatta restoranda Kabak tatlınızı paylaştınız bizimle☺️ iyi ki tanıştık bu sıcacık hikayeyi okuyamazdım o zaman. Yüreğinize sağlık
BeğenLiked by 1 kişi
çok çok teşekkürler 😊
BeğenBeğen
Kalemin saglam Toprak!
BeğenLiked by 1 kişi
Ben de ayni yaslarda cok benzer duygularla cok benzer bir aile icinde, cok sevdiklerimin katledildigini gorerek yasadim o donemleri, Baris Manco’nun karsi tarafta olusuna duydugum saskinliga kadar. Elinize saglik.
BeğenLiked by 1 kişi
Çocukluk duyguları benzer sanırım birbirine, hele ki benzer ortamlarda büyünmüşse. Çok teşekkürler.
BeğenBeğen
Selam kalemlne yüreğine sağlık o. Yıllar yazdıklarının hepsi doğru rahmetli ahmet albay ın yanında çalışıyordum o dönem anneni babanı çok iyi tanıyanlardan biriyim bende gençlik kollarında yönetimdeydim o dönem sen küçük, tatlı şirin bir kızdın o günlerdeki insanlar bir başkaydı ölenlere rahmet yaşayanlara sqğlıklı yaşam dilerimAhmet albay gerçek blr devrimci ülkenin yetiştirdiği ender siyaset adamlarından biri yedi ilkeli omurgalı adam gibi adam dı sağlıçakla kal taçlı YAZICIOĞLU
BeğenLiked by 1 kişi
Çok teşekkür ederim. Bu sayede hatırlamış olduk giden o güzel insanları. Selam ve sevgilerimle.
BeğenBeğen