MATRAK BOSCH, ZİNCİR STAR WARS VE OYUNBAZ HOMO LUDENS

boschkuş            ulaktablo

Tanıdığım en matrak sanatçılardan biri ne yazık ki ta Ortaçağ’da yaşamış, şu an kendisine ulaşmaya bildik yöntemlerle imkan yok: 15. Yüzyıl ressamı Bosch.

Başında huni olan kuşu çok ünlüdür, belki bir yerde rastlamışsınızdır. Sonradan nedense huni delilerin başına takılagelmiş. Bugünün kültürü ile ‘delirmiş bir kuş’ gibisinden yorumlayacağımız bu kuş aslında bir ulak. Başındaki huni zamanın kadınlarının da taktığı bir çeşit şapka. Yalnız ressam büyük olasılıkla bu resmi izleyenler eğlensin diye yapmamış, engizisyon devrinde yaşanıldığını da unutmayalım; kimin haddine dini bir temalı bir resme matrak bir kuş yerleştirmek! Hunili kuş deyip de geçmeyelim! Az mı, ta Ortaçağ’dan bizimle oyun oynuyor: Matrak ve oyunla dolu olan bizi hep cezbeder, merakımızı çeler ve hatırlanır.

Ressamın araya sıkıştırdığı bu hunili ulak kuş en sevilen figürlerinden biri haline gelmiş. Hatta kendisi ile ilgisiz bir kitabın kapak resmi bile olabilmiş, diğer bir Bosch tablosunun çorap olmasından daha entelektüel doğrusu. Metalar dünyasında yeniden üretim imkanları sonsuz!

0499 ALEF.indd        boschcorap

Geçen hafta Hollanda’daki Bosch Sanat Merkezinden çıktıktan sonra, bu düşündüklerimin bir-kaç gün içinde faaliyete geçireceğim blogumun temasıyla ne kadar denk düştüğü geldi aklıma. Ta Ortaçağ’dan bir ressam hiç akla gelmeyecek şekilde çizdiği figürlerle, bambaşka kültürdeki bizimle oyun oynuyordu. Değişik canlılar ve nesnelerin bulunduğu bu tablolar benim için altı yüzyıl öncesinin bilim-kurgu denemeleri.

Bu yüzden sanırım Ortaçağın büyülü dünyasından her yerinde Star Wars posterleri olan sokağa çıkınca büyük bir değişiklik hissetmedim. Girerken dikkat etmediğim bu sokak her hangi bir şehirde olabilirdi, örneğin İstanbul’da. Metalar dünyası, markalar ve simgeleriyle nereye gitsek aynı bulacağımız sokaklar, evler, mağazalar hazırlıyor bizlere. Yeni Star Wars, Güç Uyanıyor, neredeyse on yıldır bekleniyordu. Özgün yönetmeni değiştiği halde, bir önceki üçlü kadar eleştiri toplamadı. Hatırlayın, ilk Star Wars hayranları için ikinci üçlünün yeni sarsak karakteri Jar Jar Binks en sevilmeyen karakterdi. “İnsanlar George Lucas’a Karşı” adlı belgeselde Star Wars’un ilk hayranları bu yüzden Lucas’ı kıyasıya eleştirdiler. Tabii ki, nerede o akıl ve erdem üstadı minik boyuna karşın “güçlü” Yoda, nerede oyunbaz ve sallapati Jar Jar Binks! Ancak yeni hayranların yani çocukların en sevdiği karakter de Jar Jar Binks olmasın mı? Eski hayranlar ciddiyete davet ettiler Lucas’ı. Fakat Lucas’ın ciddi olmak gibi bir kaygısı yoktu, belki de hiç olmamıştı. Hatta kendisinin yaratmadığı bu yeni filmi Lucas “çok fazla retro” buldu ve “beyaz köle tüccarları” diye adlandırarak eleştirdi Disney’i, sonra da çıkabilecek hukuki sorunlardan çekinip geri adım attı. İkisi de doğru adım değildi, ama konuyu dağıtmayayım.

Yoda.indd        jarjarbinks

“Güç Uyanıyor” bir çok açıdan ilk çevrilen üçlünün, devamıydı. Oyuncu seçiminden, konuya. Hatta Lucas’ın ikinci üçlüde biraz dozunu kaçırdığı için eleştirilen grafik oyunları, teknoloji daha da ilerlediği halde, bu kez gözümüze batmamıştı. Ayrıca herkes biliyordu ki Lucas, hayranlarının videolar, anılar, belgesellerle ürettiği Star Wars kültürüne en acımasız savaşı yürütenlerden biriydi. Oysa Star Wars katılımcı kültür (1) dediğimiz üreticilerle tüketicilerin birlikte oluşturdukları medya kültürünün geldiğini bize müjdeleyen kültürel metaların başındaydı. Bir bakın YouTube doludur Darth Vader kostümlü, Jedi akademili Star Wars denemeleri ile. Araştırmacılar heyecanla hayran videolarının bin bir türlü sosyokültürel/antropolojik vs analizini yaparken, Lucas’ın avukatları nedense bu videoları sildirmeye çalışıyordu. Lucas karakterleri zamana uyarlamıştı ama metalar dünyasındaki yeni pazarlama yöntemlerini ve tüketici kültürünü anlama konusunda ‘çok retro’ kalmıştı. Sonuçta şirketini Disney’e sattı.

n-starwars-a-20151219-870x607

Lucas şirketini satarken tabii ki Star Wars ‘merchandising’inin yani markanın ve karakterlerinin kullanıldığı bütün ticari nesnelerin haklarını da satmıştı. Bugün bütün dünya rafları Disney’in yaratıcı ekiplerinin ve pazarlama bölümünün itinayla ürettiği Star Wars karakterleri ile dolu. Gerçi herkes yeni kadın baş rol karakteri Rey bebeği istiyormuş ama ben biraz geriden geliyorum: Yılbaşı itibarıyla benim en sonunda, flash diskime ek olarak, bir Yoda bebeğim oldu. Bebek yeğenim onu gördüğünde koyun sandı ve “Mee” dedi ama olsun. O da büyüyecek ve Star Wars kültürüne ve ‘Güç’e adapte olacak. Disney o sırada bir olasılık dördüncü, yani toplamda onuncu filmi çekiyor olur ve biz de James Bond gibi onun da zincir üretimine alışmış oluruz; hani henüz alışmadıysak.

‘Retro’ diğer değişle ‘nostalji’nin hatırı sayılır bir bölümü bizim bu eski oyunbaz halimizi özlememizden kaynaklanır. Oyuncak Yoda bana sadece “Güç seninle olsun, Taçlı” demez, ilk izlediğim ve büyülendiğim Star Wars’u ve o zamanki beni hatırlatır. Bugünkü benle eski ben arasındaki köprüyü kurar. Eğer derste olsaydım, şu soruyu beklerdim: Peki bu kadar sevildiği halde neden Jar Jar Binks’in nostaljisi ve dolayısıyla oyuncakları raflarda yok da Yoda’nınkiler var? Bu bilebileceğim sorulardan biri: Jar Jar Binks zamanında çok sevildi, tutuldu. Moda oldu. Sonra modası geçti. Ama Yoda moda oldu ve sonra klasikleşti. Pazarlamacıların tek bir amacı vardır: Moda ve klasik yaratmak. Jar Jar Binks çocukları güldürdü, Yoda ise çocukları güçlendirdi. O zamanın şimdi büyümemiş çocukları, her zamanki oyunbaz ve umut dolu hallerini Yoda’da buldular (bkz. Şekil 1a). Mutlulukları daim olsun.

yodas

“Ciddiyeti inkar edilebiliriz ama oyunu asla” diyor Huizinga (2) ‘homo sapiens’in yani akıllı insanın o kadar da akıllı olmadığını, oyun oynayan insana yani ‘homo ludens’e duyduğumuz ihtiyacı bizlere anlatırken. Oyunun ne kadar doğal ve doğamızda olduğunu bize yavru hayvanları neşe içinde oyun oynarken izlememizi önererek açıklıyor: Oyun matraktır. Matrak olan eğlencelidir, bizi mutlu eder. Ne erdem ne de günah içerir. Her oyun gönüllü bir eylemdir, emirlere bağlı değildir. Oyun gücünü de bu keyfe kederliğinden alır. Bosch ve Lucas bizi oyunun o fantastik dünyasına çektiler. Belki de bu yüzden klasikleştiler.

Şimdi karşımıza çıkan soru çok belli: Mızıkçı, ciddi ama akıllı ‘homo sapiens’de mi kalsak, oyunbaz ama itaat sevmez ‘homo ludens’te mi? Benim hangisini seçtiğim sanırım belli.

Oyun oynama gücü hep bizimle olsun!

 

 

 

(1) Henry Jenkins (1992), Textual Poachers: Television Fans and Participatory Culture, London: Routledge.

(2) Johan Huizinga (1938), Homo Ludens, (Çeviren: Mehmet Ali Kılıçbay), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Homo sapiens (Lat.): Akıllı (ilk) insan.

Homo ludens (Lat.): Oyun oynayan (ilk) insan.


Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s